Karanlık ve Işık Arasında
HIKAYELER
8/28/20245 min read
Şehir, o gün pek alışık olmadığı kadar canlıydı. Her köşe başında bir parıltı, her sokakta bir telaş vardı. Esra'nın yaşadığı lüks apartmanın içinde, tüm bu kargaşadan uzakta, bir dünya daha vardı. Görünüşte her şeyin kusursuz olduğu bu dünya, aslında derin bir içsel boşluğu gizliyordu.
İş yerindeki toplantıda, bu boşluğun ilk sarsıntısını yaşadı. Ali, mimari bir projeyle ilgili sunum yapıyordu. Ali, sessiz, içine kapanık bir kişiydi, fakat bu projeye yıllarını vermişti. Proje, büyük bir titizlikle hazırlanmış bir maketle destekleniyordu. Ekranda, detaylı bir şekilde gösterilen binalar, peyzaj düzenlemeleri ve mimari çizimler, Ali’nin emeğini ve özverisini gözler önüne seriyordu.
Sunum sırasında, Ali’nin sesindeki titreme, projeye olan bağlılığını gösteriyordu. Fakat Esra, toplantı odasında, Ali’nin üzerini çizme fırsatını kaçırmak istemedi. Sunumun sonunda, herkesin gözü Ali’deyken, Esra’nın alaycı ve küçümseyici tavrı ön plana çıktı.
“Yani Ali, bu projeye gerçekten bu kadar emek verdin mi?” dedi Esra, sesindeki hafif alay ve küçümseme, odadaki hava kadar yoğun. “Maketin detayları oldukça basit. Her şey, sanki bir çocuğun elinden çıkmış gibi. Bu kadar zaman harcamana rağmen, ortada dikkate değer bir şey yok. Senin gibi birinin, bu kadar büyük bir projede yer alması biraz garip değil mi?”
Ali’nin yüzü, Esra’nın sözleriyle kıpkırmızı oldu. Bu, onun yıllar süren emeğinin ve özverisinin küçümsendiği bir an oldu. Sunum sırasında yaşadığı heyecan ve stres, bu sözlerle bir birleşim noktası buldu. Ali, kendini savunmak için kelimeleri toparlamaya çalışırken, Esra’nın sert eleştirileri üzerine gelmeye devam etti.
“Esra, bu projeye gerçekten çok emek verdim. Her ayrıntıyı düşünüp, ince ince çalıştım,” dedi Ali, sesindeki titremenin artık saklanamadığı belli oluyordu. “Ama belki senin gibi yüzeysel ve eleştirel bir bakış açısına sahip biri, detayları anlamakta zorlanabilir.”
Esra, Ali'nin savunmasına aldırmadan, daha da ileri gitmeye karar verdi. Gözlerinde alaycı bir parıltı vardı. “Yüzeysel mi? Belki de senin projene dair beğenmediğim şeyler, senin kendine olan güveninin ne kadar eksik olduğunu gösteriyor. Kendi olmaktan, kendi fikirlerini ortaya koymaktan çok, başkalarının beklentilerine uyma çabası içindesin. Ama, bunun sonucunda sadece bir tip oldun; gerçek bir karaktere sahip olamadın.”
Ali’nin sabrı taşmıştı. Gözleri öfkeden parlıyordu ve sesi, artık içsel bir patlama noktasına ulaşmıştı. “Senin gibiler, gerçeklikten uzaklaşmış, kendilerini toplumun dayattığı maskelerle gizlemeye çalışan insanlardır. Sen, sadece başkalarının standartlarına göre yaşamaya çalışıyorsun, kendi düşüncelerini ve hislerini bastırıyorsun. Bu kadar yapaylık içinde yaşamanın, senin kendi özünden uzaklaşmana neden olduğunu görebiliyor musun?”
Toplantı odasında, bu sert sözlerin ardından bir sessizlik hüküm sürdü. Esra’nın yüzü, Ali’nin sözleriyle donmuş ve şaşkın bir ifadeyle kalmıştı. Toplantı, gerilimli bir şekilde sona erdi ve herkes, odadan çekilmekte acele ediyordu. Esra, Ali’nin sözlerinin etkisinde kalmış, ama aynı zamanda bu etkiyi ne yapacağına dair bir karar verememişti.
Esra, Ali ile yaşadığı tartışmanın etkisiyle evine dönerken, başını öne eğmiş ve adımlarını ağırlaştırmıştı. Şehir, akşam karanlığına bürünmüş, ışıklar caddelerde titrek bir parıltı bırakıyordu. Evinin sıcaklığı ve alışılmış düzeni, o gün yaşadığı gerginliği ve huzursuzluğu dindirmeye yetmiyordu. Bu yüzden, içsel boşluğunu bir nebze olsun unutmak amacıyla, geceyi dışarıda geçirmeye karar verdi.
İlk olarak bir kafeye gitmek istedi, ama kendini orada huzursuz hissedeceğini düşündü. Bu yüzden bir bara yöneldi. Bar, şehrin karanlık köşelerinden birinde, neredeyse görünmeyen bir sokakta yer alıyordu. İçeri girdiğinde, kalabalık ve hafif boğuk bir atmosferle karşılaştı. Müzik, arka planda hafifçe çalıyordu, ama Esra’nın kafasındaki düşünceleri bastırmaya yetmiyordu.
Bir köşe masasına oturdu, bir içki söyledi ve sessizce bardaki insanların hareketlerini izlemeye başladı. İçki, yavaş yavaş sinirlerini gevşetmeye çalışırken, zihnindeki karmaşayı dağıtmak amacıyla hafif bir daldan çıkmaya başladı. Fakat, bu gece içkiyle geçirdiği saatler, beklenmedik bir yüzleşme anı getirecekti.
Barmen, bar tezgahının arkasında, işleriyle meşguldü. Esra’nın gözleri, barmenin arka planda çalışan ellerini izliyordu. Barmen, hafifçe yaşlı, gözleri keskin ve tavrı düşündürücüydü. Bir ara, Esra’nın içkisini getirirken, Esra’nın yanına kısa bir konuşma için yanaştı. Bu, sıradan bir diyalogdan fazlasıydı; barmenin söylediği birkaç kelime, Esra’nın içsel dünyasını sarsacak nitelikteydi.
“Biraz zor bir gün geçirmiş gibi görünüyorsun,” dedi barmen, gözlerini Esra’nın gözlerinden ayırmadan. “Bu tür günlerde içkinin rahatlatıcı etkisi sınırlı olabilir. Gerçek sorun, ne kadar kaçmaya çalışırsan çalış, kendinden kaçamaman.”
Esra, barmenin sözlerini tuhaf bir şekilde düşündü. Gözleri, barmenin yüzündeki ifadeyi tararken, sözlerinin arkasında bir derinlik olduğunu hissetti. “Kendimden mi kaçamıyorum?” diye sordu, biraz şaşkın bir şekilde.
Barmen, hafif bir gülümsemeyle cevapladı. “Evet, bazen kendimizi bir yere kaçmak, birini aramak ya da bir içki içmekle unutturabileceğimizi sanırız. Ama en sonunda, yüzleşmemiz gereken gerçek, sadece kendi içimizde değil mi? Kendinle yüzleşmek, belki de bu gece, bu bardan çok daha fazlasını anlamanı sağlayabilir.”
Bu kısa ve belirsiz diyalog, Esra’nın kafasında bir karmaşa yarattı. Barmenin söyledikleri, Ali’nin tartışmada ortaya koyduğu sert sözlerle birleştiğinde, Esra’nın kendini nasıl bulacağı konusunda daha da kafa karışıklığı yaşamasına neden oldu. İçki, gece ilerledikçe etkisini kaybetmiş ve Esra’nın zihin sınırlarını zorlamıştı. Barın arka köşesindeki karanlık, Esra’nın içinde bulunduğu karmaşayı dışarı yansıtıyordu.
Esra, geceyi geçirdiği barın karanlık ve kasvetli atmosferinde, barmenin söylediklerini ve Ali’nin sözlerini düşündü. Bir noktada, içindeki huzursuzlukla yüzleşmeye, kendini anlamaya yönelik bir düşünce patırtısı baş göstermişti. Kendini tanıma yolunda, gece boyunca ne yapması gerektiği hakkında bir karar verememişti.
Sabahın erken saatlerinde, barın kapısından çıkarken, Esra kendini daha da yalnız hissetti. Şehir uyanırken, sokaklar hala sessiz ve boştu. Barmenin sözleri, onun üzerinde bir etki bırakmış, ama bu etkiyi ne şekilde yönlendireceği konusunda bir netlik sağlayamamıştı. Esra, gece boyunca yaşadığı içsel çatışmalarla baş başa kalmış ve hala kendini nasıl bulacağına dair bir çözüm arayışı içindeydi.
Eve dönerken, şehrin gündüz ışıkları, gece yaşadığı karanlığın ve huzursuzluğun tam tersini yansıtıyordu. Esra’nın kafasındaki sorular ve belirsizlikler, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte bile geçmemişti. Geceyi geçirdiği bar ve barmenin söyledikleri, onun içsel yolculuğunda bir kırılma noktası olabilir miydi? Şehir ışıkları altında, Esra, hala kendini bulma yolunda bir işaret arıyordu.