Gölgeler Arasında
HIKAYELER
5/8/20245 min read
Levent, yorgun adımlarla evine dönerken, sokak lambalarının altından geçiyordu. Her zamanki gibi, akşamın serinliği onu hafifçe ürpertiyor, yalnızca birkaç saat önce biten iş gününün ağırlığı omuzlarına çöküyordu. Başarı, kariyer basamaklarını hızla tırmanırken geride bıraktığı hayatını ona hatırlatıyordu, ama bu hatırlatmaların çoğu farkında olmadığı bir boşluğu besliyordu. İçindeki bu boşluk, zaman zaman kıpırdanır, ama Levent onu hep susturmayı başarırdı. Bugün de öyle bir gündü; içindeki o belirsiz eksiklik yine baş göstermişti.
Yolun kenarına park etmiş arabaların yanından geçerken, gölgesi uzanarak onu takip ediyordu. Alışıldık bir görüntü, sıradan bir gecenin parçası... Ta ki gölgesinden bir ses duyana kadar. Kulağına gelen fısıltıyı ilk başta hayal mi gördüğünü, yoksa rüzgarın garip bir oyunu mu olduğunu düşündü. Ama sonra ses yeniden yankılandı, bu kez daha net, daha tanıdık bir tonla.
“Beni ne kadar daha görmezden geleceksin, Levent?”
Levent, irkilerek etrafına bakındı. Kimse yoktu, sadece onun adımları, sadece onun nefesi. Kalbi hızla atmaya başladı; bu, alışıldık bir durum değildi. Gölgesine doğru eğildi, gözlerini kısmış, kulak kesilmişti. Yine bir şeyler duymayı bekliyordu, ama sadece sessizlik. Kendi kendine gülümseyerek başını iki yana salladı. “Saçmalıyorum,” diye mırıldandı. “Kesinlikle çok çalışıyorum.”
Ama gölge sessizliğini korumadı. “Saçmalamıyorsun,” dedi, bu kez alaycı bir tınıyla. “Beni ne kadar daha susturabileceksin?”
Levent’in içinde bir ürperti daha yükseldi, bu kez kaçamayacağı kadar güçlü. Yavaşça yere çömeldi, gölgesine daha dikkatle bakarak. Gözlerinin önünde sıradan bir karaltı değil, derinlerden gelen bir yüzleşme, karanlık bir taraf duruyordu. Gölgesi, onun en derin sırlarını, bastırılmış duygularını ve kaybettiği fırsatları biliyordu. Levent, kaçmak istedi ama nereye gitse gölgesinin de onunla olacağını biliyordu.
“Ben... ne istiyorsun?” dedi, sesi titreyerek.
“Gerçeği,” diye fısıldadı gölge, bir öğretmen edasıyla. “Kendi gerçeğini kabul etmeni istiyorum.”
Levent, gölgesiyle ilk defa böylesine çıplak bir şekilde karşı karşıya geliyordu. Yıllardır bastırdığı her şey, bu karaltının içinde yaşam bulmuştu. Gölgesi, onun yapamadığı her şeyi, kaçtığı her kararı, sakladığı her pişmanlığı temsil ediyordu. İçindeki bu gölgeyle yüzleşmek, Levent’in belki de hayatında yapması gereken en zor şey olacaktı. Ama artık kaçacak bir yer yoktu. Gölgesi, ondan bir yanıt bekliyordu, yıllardır ertelenen o yanıtı.
“Bunu istemiyorum,” dedi Levent, elleriyle yüzünü kapatarak.
“İstiyorsun,” diye karşılık verdi gölge, bu kez daha yumuşak bir tonda. “Sadece korkuyorsun.”
Levent, gözlerini açtığında, gölgesi aynı yerde, aynı karanlık haliyle ona bakıyordu. Belki de gölgesinin dediği gibi, korkusundan kaçıyordu. Belki de o boşluk, yıllardır görmezden geldiği bu yüzleşmenin sonucuydu. Gölgesi, onun bir parçasıydı, ondan kaçamazdı. Ve belki de bu yüzden, sonunda yüzleşmek zorundaydı.
Levent, gölgesine derin bir nefes aldı ve gözlerini kısarak baktı. “Peki,” dedi, kararlı bir şekilde. “Anlat bana. Gerçekten ne istiyorsun?”
Gölgesi hafifçe kımıldadı, ardından sessiz bir tebessümle, “Seninle bu gece başlıyoruz,” dedi. “Gerçekle yüzleşme zamanı geldi.”
Ve Levent, gölgesinin peşinden karanlığa doğru yürümeye başladı.
Levent, gölgesinin karanlık fısıltılarını duydukça içinde bir panik hissi büyüyordu. Bu kadar derinlere gömdüğünü sandığı şeylerin yüzeye çıkmaya başlaması onu çıldırtıyordu. Gölgesi, her adımında biraz daha ağırlaşıyor, her sözü Levent’in aklında yankılanıyordu. “Onun arkasından gitmeliydin… Beni ne kadar daha görmezden geleceksin?”
Sokak bir çıkmaza dönüşürken, Levent bir an için duraksadı. Gölgesinin onun hayatındaki en karanlık anıları birer birer yüzüne vurduğunu hissetti. Ama bu yüzleşme ona fazlasıyla ağır geliyordu. “Hayır, buna hazır değilim,” diye fısıldadı kendi kendine. Gözleri yaşarmış, içindeki korku giderek büyüyordu. Bu anın gerçekliğinden kaçmak istiyordu.
“Benimle yüzleşmekten kaçamazsın,” diye fısıldadı gölge, bu kez daha soğuk bir tonda. Levent’in içinde bir ürperti yükseldi, göğsü sıkışıyor, nefesi daralıyordu. İçgüdüsel olarak geri çekildi, kalbi hızlanmış, ayakları onu uzaklaştırmaya çalışıyordu. “Kaçabilirim,” diye inledi. “Kaçmalıyım…”
Levent bir anda geri dönüp koşmaya başladı. Adımları önce tereddütlüydü, ama sonra hızlandı, kalbi göğsünde çarparken nefes nefese kalmıştı. Sokaklardan birine daldı, sonra bir diğerine. Gecenin karanlığında, sokak lambalarının altında hızla geçiyordu. Gölgeler peşindeydi, ama kaçmaya çalışıyordu. Gölgesinden, kendisinden, geçmişinden kaçıyordu. Her sokak, her köşe onu biraz daha içine çekiyor, ama aynı zamanda kaçtığı şeyden daha da uzaklaştırıyordu. Ayakları yere çarpıyor, nefesi tükeniyordu.
Ama gölgesi onun peşini bırakmıyordu. Her köşe başında, her adımda onu izliyordu. “Ne kadar uzağa gidebilirsin?” diye alay ediyordu gölge. “Kaçamazsın, Levent. Kaçamazsın.”
Levent’in gözleri kararmaya başlamıştı. Nefesi iyice daraldı, bacakları titremeye başladı. Sokaklar birbirine karışıyor, hangi yönde olduğunu bile anlayamıyordu artık. Gölgeler her yerdeydi, ona her şeyin anlamını yitirdiğini hissettiriyordu. Kaçmak için her çabası, onu daha derin bir karanlığa sürüklüyordu. Artık nereye koştuğunu bile bilmiyordu, sadece kaçmak istiyordu. Ama kaçtığı şey, kendisiydi. Gölgeler zihninde yankılanıyor, onun karanlık tarafını temsil ediyordu.
Sonunda gücü tükendi. Ayakları altında bir taş takıldı ve dengesini kaybederek yere düştü. Sokak sessizdi, ama Levent’in içinde fırtınalar kopuyordu. Yere çömelip, elleriyle yüzünü kapattı. Nefes nefeseydi, kalbi çılgınca atıyordu. Gölgesi ise sessizce onun yanında duruyordu. Kaçabileceği hiçbir yer kalmamıştı. Kendi içindeki karanlık, tüm benliğini sarmıştı.
“Beni neden rahat bırakmıyorsun?” diye hıçkırarak sordu Levent, gözlerinden yaşlar süzülürken. Sesinde bir çaresizlik vardı, bir teslimiyetin ilk kıvılcımı.
Gölgesi, Levent’in etrafında bir an için duraksadı, sonra yavaşça eğildi. “Çünkü ben senin bir parçanım,” dedi gölge, bu kez daha derin, daha içten bir tonda. “Kaçamazsın, Levent. Ben, senin gerçeklerinim. Kabul edemediklerinim. Bu yüzden seni bırakmıyorum.”
Levent, gözlerini kapalı tutarak titredi. Gölgesiyle konuşmaktan, onunla yüzleşmekten kaçamayacağını anlamaya başlamıştı. Yıllarca kaçtığı şey, onun bir parçasıydı ve bu parçadan kurtulamazdı. Gölgesi, onun kendi içinde bastırdığı her şeyin sembolüydü.
“Peki...” dedi Levent, nefesini kontrol etmeye çalışarak. “Ne istiyorsun benden?”
Gölgesi, ona daha yaklaştı, sanki yılların yükünü taşıyan bir dost gibi. “Kabul etmeni,” dedi sakince. “Geçmişinle, hatalarınla, kaybettiklerinle… Onlarla yüzleşmeni. Çünkü ancak o zaman özgür olabilirsin.”
Levent, yavaşça gözlerini açtı, gölgesine baktı. İçindeki korku yerini derin bir hüzne bırakıyordu. Kendi geçmişinden kaçmak mümkün değildi, ama onunla yüzleşmek... belki de bu mümkün olabilirdi. Derin bir iç çekti, gözlerinden süzülen yaşları silerek.
“Tamam,” dedi nihayet. “Yüzleşmeye hazırım. Ama bu kolay olmayacak.”
Gölgesi hafifçe dalgalandı, sanki Levent’in bu sözlerini onaylıyormuş gibi. “Hiçbir şey kolay değil,” dedi gölge. “Ama bu, senin gerçek özgürlüğüne giden yol.”
Levent, gölgesinin yanında sessizce oturdu. Sokak karanlıktı, ama artık kaçmıyordu. Bu kaçış, ona kendisiyle yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunu öğretmişti. Artık kaçmak yerine, bu yüzleşmenin zor ve sancılı sürecine adım atmaya hazırdı.